Türkiye, arıcılık ve arı ürünleri yönünden oldukça zengin bir floraya sahip. Resmi verilere göre 120 bin tona yakın, araştırma şirketleri ve sektörün önde gelenlerine göre ise 60-70 bin ton civarında bal üreten Türkiye’yi bekleyen çok önemli bir tehlike var.
Arıcılık mesleğinin yaş ortalamasının 50’nin üzerine çıktığını ve mesleğin yeni nesillere aktarılamadığını ifade eden Altıparmak, yıllardır bu tehlikeye dikkat çekmeye çalıştığını kaydetti. Bu öngörüyle, 2018 yılında Balparmak Arıcılık Akademisi’ni kurarak, eğitimlere başladıklarını belirten Altıparmak, “Amacımız gençleri ve özellikle kadınları mesleğe kazandırmak. Eğitimlerimizde, daha kaliteli ve verimli üretim yapmanın yollarını ve arı hastalıklarıyla mücadele yöntemlerini bilimsel temellere dayandırarak anlatıyoruz. AR-GE ve laboratuvar gücümüzü, arıcının emeğini ve geçimini korumak için seferber ediyoruz. Biz, Balparmak olarak elimizi taşın altına koyduk. AR-GE merkezimizde, taklit ve tağşişle mücadele için kapsamlı araştırmalar yapıyor, tüm dünyada ses getirecek her türlü hilenin tespiti için yöntemler geliştiriyoruz. Kalıcı çözüm için arıcı birlikleri, devlet yetkilileri ve sektördeki markalar olarak hepimizin bir araya gelip güç birliği yapması gerekiyor” dedi.
SÜRDÜRÜLEBİLİR ARICILIK TARIM İÇİN DE ÖNEMLİ
Arıcılığın sürdürülebilir hale gelmesinin sadece bal ve arı ürünleri üretimi için değil soframıza gelen diğer tarım ürünleri için de kritik öneme sahip olduğunu kaydeden Altıparmak, şunları söylüyor: “Tabağımıza koyduğumuz sebze ve meyvelerin yüzde 75’i arıların bitkileri tozlaması sayesinde gerçekleşiyor. İklim değişikliği, yanlış ve kontrolsüz tarımsal ilaçlama, arıların doğal nektar kaynaklarının ortadan kaldırılması bir yandan arı popülasyonunu azaltırken, diğer yandan çok değerli bir besin kaynağından da bizleri mahrum bırakıyor. Oysa dünya üzerinde bozulmadan çok uzun yıllar kalabilen özel besin maddelerinden biri bal… Bir arı bal toplamak için kovanından yaklaşık 8 km uzağa uçabiliyor. Bu nedenle çevre koşulları ve tarım alanlarının kontrolsüz ilaçlanması arı popülasyonuna ve balın kalitesine en çok zararı veren iki etken. Bugün önlem almazsak, hem yarın soframıza gelen yiyecekler azalacak hem de balın kalitesi bozulacak. O nedenle organik tarım ilacı kullanmak, tarım ilaçlarını arıların uçmayacağı gece saatlerinde yapmak önemli.”
“KOVAN BAŞINA VERİMLİLİĞİ 13 KİLODAN 25 KİLOYA ÇIKARABİLİRİZ”
Arı sağlığını etkileyen hastalık zararlılarından ve bunların kontrolü konusunda bilgi veren ayrıca Türkiye’de kovan başına bal veriminin; çevresel faktörler, iklim koşulları ve tozlaşma (polinasyon) yapan arıların sağlığı gibi birçok etkene bağlı olduğunu vurgulayan Bursa Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Aydın, “FAO verileri kullanılarak hesaplanan dünya ortalama kovan başına verimlilik yaklaşık 18,1 kg. Türkiye’nin kovan başına ortalama bal verimi ise 14 kg. civarında. Her ne kadar ülkemiz, bitki florasının çeşitliliği açısından avantajlı bir konumda olsa da günümüzde karşı karşıya olduğumuz iklim krizi ve çevre kirliliği, bu avantajın tam anlamıyla değerlendirilmesini zorlaştırıyor. Dolayısıyla bizim temel amacımız, arıcılığı bilimsel olarak öğretmek. Kadınları ve gençleri sektöre kazandırmak, ayrıca mevcut arıcıları da modern arıcılık teknikleri eğitimleriyle desteklemek. Çünkü doğru bir teknikle verilen eğitimle Türkiye’de verimlilik ve kalite somut şekilde artacak potansiyele sahip. Kovan başına verimliliği 13 kilodan 25 kiloya çıkarabiliriz” diyor.
EN FAZLA HİLEYE MARUZ KALAN GIDA ÜRÜNÜ BAL
Gıda ürünleri arasında en fazla hileye maruz kalan gıda ürününün bal ve diğer arı ürünleri olduğunu kaydeden Balparmak AR-GE ve Kalite Direktörü Dr. Emel Damarlı, balda taklit ve tağşişin analiz edilmesi konusunda dünyaya örnek olacak buluşlar gerçekleştirdiklerini vurguladı. Damarlı, Balparmak’ın taklit ve tağşiş konusunda yaptığı çalışmaları şöyle anlattı: “Ülkemizde açıkta satılan balların veya denetim eksiği olan ürünlerin raflarda yer almasıyla mücadele ediyoruz. 2022 yılında Balparmak AR-GE Merkezimize yaptığımız teknolojik yatırım sayesinde hileli bal dediğimiz ve mısır, pancar, pirinç, agave gibi çeşitli şeker şuruplarından yapılan ürünleri, ayrıca bu şuruplardan elde edilen hileli bala gerçek bal algısı vermek amacıyla katılan gıda boyalarının ve enzim katkılarının varlığını, doğruluğu yüksek ve hassas bir formatta 25 dakika gibi oldukça kısa bir sürede tespit edebiliyoruz.”
Arıcıların Görüşleri
Arıcı Nihan Kofuroğulları:
“Ben aslında hemşireyim ve şu anda ikinci üniversitemi okuyorum. Buradaki eğitim bize gerçekten çok şey kazandırdı. Kadınların bu işi yapması özellikle çok önemli çünkü biz kadınlar bu alanda oldukça yetenekliyiz.”
Arıcı Mustafa Kılınç:
“Arıcılığa bir yıl önce başladım. Daha önce e-ticaret alanında çalışıyordum. İstanbul’dan uzaklaşıp arılarla birlikte güneye taşındım. Bu eğitimin tüm arıcılara büyük fayda sağlayacağına inanıyorum çünkü burada bahsedilen konular hepimizin eksikleriyle doğrudan ilgili. Arıcılığı bilinçli yapanlar ve yapmayanlar arasında büyük farklar var, ancak bu eğitim arıcılığı bir adım ileriye taşıyacak. Arıcılık zor bir meslek; sonuçta bir canlıyla uğraşıyoruz. Onu bir kovana taşıyoruz, ama sadece oraya bırakmak yetmiyor. Arıya özgürlüğünü vermek, onun alanına göre hareket etmek gerekiyor. Ben, dünyaya bir katkıda bulunacaksam bunu arıcılıkla yapabilirim diye düşünüyorum.”
Arıcı Gözde Erdemir Aktürk:
“İstanbul’da yaşıyorum ve arıcılığı da burada yapıyorum. Aslında, 12 yıl boyunca bir demir-çelik şirketinin CEO’luğunu yürüttüm. Ancak bir sağlık sorunu yaşadıktan sonra bu kadar stresli bir işi sürdürmek istemediğime karar verdim ve tarıma yöneldim. Arıcılıkla ilgili bir eğitim aldıktan sonra ise tarımı tamamen bırakarak arıcılığa odaklandım. Arıcılığın incelikleri genelde kulaktan kulağa öğreniliyor. Ancak bu durum bazı yanlış bilgilerin yayılmasına sebep olabiliyor. Arıcılık eğitimleri, bu yanlışları düzeltmek açısından çok önemli bir rol oynuyor. Örneğin, zayıf kolonilerin güçlü kolonilerle desteklenmesi gerektiğini düşünüyordum ama bu yanlışı eğitimde öğrendim. Ayrıca, iklim değişikliğini de dikkate alarak üretim stratejilerimizi buna uygun şekilde değiştirmemiz gerekiyor. Bundan sonra tamamen arıcılık yapmayı hedefliyorum. Ne tüccarlık ne de ticaret… Mis gibi bir havada arılarımı yetiştirmek istiyorum. Bu iş benim için bir tutkuya dönüştü. Amacım, bu ülkede güzel bal, kaliteli polen ve arı sütü gibi değerli ürünler üretmek.”
Balparmak Arıcılık Akademisi Hakkında:
Arıcılık, doğa için taşıdığı büyük önemin yanı sıra, binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan kadim bir meslektir. Ancak, yaş ortalamasının 50’nin üzerine çıkması ve yeni nesillerin arıcılık mesleğine olan ilgisinin azalması, bu mesleğin geleceğini tehdit etmektedir. Bu kritik sorunu ele almak ve arıcılığın sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla, Balparmak Arıcılık Akademisi 2018 yılında Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) da katkılarıyla Balparmak tarafından, Muğla’nın Ula ilçesinde kurulmuştur.
Balparmak Arıcılık Akademisi’nin temel hedefi, gençleri ve özellikle kadınları bu mesleğe kazandırmak, balın yanı sıra arı sütü, polen ve propolis gibi katma değerli ürünlerin kaliteli ve verimli üretimini artırmaktır. Akademi, bugüne kadar 7000’den fazla arıcıya ulaşmayı başarmış ve arıcılık sektöründe fark yaratacak pek çok eğitim programı düzenlemiştir.
Eğitimlerde; arı yaşamı ve biyolojisi, koloni bakımı ve yönetimi, arı hastalıkları, ana arı üretimi, arı ürünleri üretimi, arıcılık ekipmanları, regülasyonlar ve nektarlı bitkiler gibi konular ele alınmaktadır. Modern arıcılık teknikleri ve bilimsel temeller ışığında daha kaliteli ve verimli üretim yapma yöntemleri öğretilmekte, sektörde karşılaşılan sorunlara çözüm sunulmaktadır.
Geçmiş yıllarda verilen eğitimlerde, resmi kurumlarla iş birliği yapılarak sertifikalı veya MEB diplomalı olarak tamamlanmıştır.
Balparmak Arıcılık Akademisi, sunduğu eğitim programları ve yenilikçi uygulamalarıyla arıcılık mesleğinin geleceğini güvence altına almayı hedeflemektedir. Arıcılık sektöründe kaliteli ve verimli üretimin sağlanması, yeni nesillerin bu mesleğe kazandırılması ve kadınların sektördeki varlığının artırılması sayesinde arıcılık hem ekonomik hem de ekolojik anlamda daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşacaktır.