Konfüçyüs: “Bir devleti kurtarmak için ilk tedbir olarak ne yaparsınız?” diye sormuşlar. O da: “Önce isimleri yerli yerine yerleştiririm.” diye cevap vermiş.

Yukarıdaki cümlede “isim” olarak belirtilen ifadenin yerine şu maddeler yerleştirilebilir:

a) Eşyanın hakikatini öğrenir öğretirim. b) Her şeyi yerli yerine koyarak adaleti tecelli ettiririm. c) İletişimi (muhavereyi) doğru yaparım.

Bu girizgâhın Covid-19 hadisesiyle ilgili veçhesine dönecek olunursa evvela salgından korunmak için şart olarak yapılması gerekenleri yinelemek doğru olacaktır. Salgın başında bu hususlar: a) Temizlik, b) Maske c) Mesafe olarak tespit edilmişti.

İlk iki madde ile ilgili herhangi bir mesele/problem söz konusu değildir. Ancak c maddesi ile ilgili toplumda yanlış ifadelendirmelerin söz konusu olduğu bir vakıadır. Zira mesafeyi nitelendirirken “sosyal mesafe” denildiğine şahit olmaktayız. “Sosyal mesafe” veya ”sosyal ilişki” kişiler ve gruplar arası ilişkiye verilen isimdir. Karı-koca, ana-aba, ebeveyn-evlat, akraba-hısım-kaham, konu-komşu, eş-dost arasındaki bağların hepsi sosyal ilişkilerimizi oluşturmaktadır. Bunların arasına mesafe konulmak istenirse o zaman ilişkilerde bürûdet vardır anlamına gelir. Yani, “Siz birbirlerinizle çok sık ve yakın ilişki kurmayın.” denilmiş olur.

Amerika’da bu mesafeye “sosyal mesafe” denilebilir. Oranın kültürüne göre bu doğru bir ifade olabilir. Fakat Türk kültürüne göre “sosyal mesafe” (social distance) kavramı yanlış tercüme edilmiştir. Mizaç bakımından biz duygusal bir milletiz ve yakınlaşmayı severiz. Dolayısıyla “sosyal mesafe" kavramı yerine FİZİK MESAFE denilse -ki Cumhurbaşkanımız bu ifadeyi kullanmakta- daha doğru ve daha güzel olur. Bu da Konfüçyüs’ün bir devleti kurtarmak için alacağı “İletişimi (muhavereyi) doğru yaparım ifadesine denk getirilerek zeminde düşünülebilir.

Kıran hadisesiyle ilgili konuşulması gereken diğer önemli konu ise hem küresel bazda hem de şahsi açıdan bu dönemin bir muhasebesini yapmaktır. Salgın söz konusu olana kadar küresel yapı dünyanın dengesini bozmuş, tabiatı tahrip etmiş; zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapmış, zulüm göklere çıkmış, lüks ve israf başını alıp gitmişti. İnsanlar kendi ömürleri ve hayatları dâhil hiç bir şeyin kıymetini bilmez olmuşlardı. Benlik ve bencillik zirvedeydi. İnsanlar kendi kendi egolarını tanrılaştırmışlar ve karşılarındakini düşünmez olmuşlardı. Kısacası güzel ahlak sükût etmiş, edepsizlik başını alıp gitmişti. Olumsuzluklar daha da çok ifade edilebilir ama şimdilik bunların meramımızı anlatmaya kafi geleceğini söylemek mümkün.

Bu salgınla insanlar ve insanlık bir nebze de olsa kendine geldi. Kanuni Sultan Süleyman’ın:

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,

Olmaya devlet bir NEFES sıhhat gibi”

beyitinde ifade edildiği gibi bir nefes alıp vermenin, ömrün, suyun kıymeti anlaşılmaya başlandı.

“Her kriz bir fırsattır.” fikrine göre bu salgının olumlu yönlerinden de bahsedilebilir. İnsanlar evlerini, ailelerini, aile içi ilişkilerini neredeyse tamamen kaybetmişlerdi. Karantina vesilesiyle evlerimizdeki mutluluğu, aile içi ilişkilerimizi, evlerimizde müşterek iş yapmayı yeniden keşfederek mutluluğumuzun kaynağını keşfetmiş olduk.

Bireysel açıdan karantinada kalırken “seçilmiş yalnızlık” ile -ki bizim kültürümüzde inziva, uzlet, itikâf, çile diye isimlendirilmektedir- iç dünyamıza dönme imkânı oluştu. Kendi muhasebemizi yapmamız ve gizli güçlerimizi keşfetmemiz için bundan güzel bir fırsat olamazdı. Neleri doğru yaptık, yanlışlarımız nelerdi gibi soruları cevaplandırmamızın tam zamanı idi.

Ayrıca zor zamanlar insanın içinde var olan büyük güçleri keşfetmesine de vesile olur. Mesela Seyit Onbaşı’nın top mermisini kaldırması hadisesinde olduğu gibi.

Psikolojik açıdan da birtakım takıntılı, saplantılı huylarımız açığa çıksa da yine de psikolojik bir durulma ve durulanma için de bir iç görü oluştu denilebilir. Kendimizi tanıma ve keşfetme adına böyle bir zaman dilimi oluşturmaya kalksak mümkün olamazdı.

Kısacası sosyal, iktisadî psikolojik, sağlık, sıhhat v.b. pek çok problemin yanı sıra pandamı döneminin faydalarını da görmek gerekir.

“Hoşunuza giden bazı işler vardır ama sizin için hayır yoktur. Hoşunuza gitmeyen bazı işler vardır ki sizin için hayır vardır” sırrına teslim olma gerekir.

İbrahim Hakkı Erzurumi’nin ifadesi ile:

“Hakkın olacak işler,

Boştur kamu teşvişler

O bildiğini işler

Mevlam görelim neyler

Neylerse güzel eyler”

dizelerinde bahsedilen tedbiri alıp takdiri Yaratanımıza havale ederek tevekkül sahibi olmak ve dünyada var olan her şeyin fani olduğu şuuru içerinde sabır, tedbir ve tevekkülle bu badireyi atlatabilmek için birlik, beraberlik, dayanışma ruhumuzu güçlendirmek en güzeli olsa gerek.