Ülkemiz Suriyeli meselesinde tam ortadan ikiye bölünmüş gibi.

Bir tarafta, ailelerin ve çocukların savaş ortamından, yokluktan, zulümden, ölümden uzak tutmak için her fırsatı değerlendirilirken kendimizi onların yerine koymalıyız. Komşu komşunun külüne muhtaçtıır demiş atalarımız. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir" derken..  "Benim dedelerim, atalarım 7 düvel üzerimize çullanırken, her türlü yokluğa, zorluğa göğüs gerip istiklalini kazanmak için savaştı. Eli silah tutan Suriyeliler de gelip burada keyif çatacaklarına ülkelerine dönüp kendi özgürlük mücadelelerini versin" diyor.

O yüzden Suriye politikası artısıyla eksisiyle eleştirebilir, aşırı hamaset diliyle hatalı ve yanlış hesaplar yapıldığı söylenebilir ancak Türkiye’nin mültecilere yönelik “açık kapı” politikası ülkemizin yüz akıydı. Türkiye “açık kapı” politikası ile bütün dünyaya insanlık dersi verdi. İnanç ve kültürümüzdeki “Ensar-muhacir” ahlak anlayışı da Suriyelilere insanca ve yardımseverce bakmamıza büyük katkıda bulundu.

Toplumun bir kesimi ırkçılıkla bir kesimi ise sadece AK Parti düşmanlığı yüzünden mültecileri düşman olarak gördü. Dokuz yıldır dile getirilen, gündemde tutulan bir düşmanlık büyüdü. Bazı şehirlerimizde Suriyeli mültecilerin dükkanlarına, yaşadıkları evlere saldırılar oldu. Suriyeli kadınlar arasına tacize uğrayan, öldürülen, darp edilenler oldu.

Öte yandan geldiğimiz noktada, dünyanın en misafirperver insanları olması gereken Türkler önyargılarla, basmakalıplarla doldurulmuş oldukları için, mahallece toplanıp, “İslam hükmünce” kardeş saymaları gereken insanları, linç etmeye kalkışıyor.

Ne yapılacaksa bir an önce yapılsın. Çok geç olmadan…